Peygamber efendimizin mal varlığı...
Resul-i Ekrem Efendimizin malik olduğu malı kısaca şöyle:
Babası Abdullah vefat edince; beş deve ve bir sürü koyun miras kalmıştı.Sekiz yaşına gelinceye kadar develeri dedesi Abdülmuttalib'in yanında idi. O vefat edince, yirmibeş yaşına kadar amcası Ebu Talib'in yanında kaldı. Evlenip, kırk yaşında peygamberliği bilidirilince, hanımı Hadice'i Kübra bütün malını Resulullah'a vermişti. Sonra Hazret-i Ebu Bekir de bütün malını vermişti.Bütün bunları, islamiyetin yayılmasında kullandı.
Hayber'in fethinde Fedek çiftliğinin yıllık mahsulünün yarısı, Cenab-ı Hak'ın emriyle kendisinin mülkü idi.
Yalnız geçim hususuna gayet az şey ayırıp, diğerini fukaraya tasadduk ederdi.Çoğu zaman borçla geçinirdi.Hatta vefat ettiği zaman, çelik zırhları otuz kile arpa karşılığında bir Yahudide rehin idi.
Elbiseleri için bildirildi ki, çeşitli ve ayrı zamanlarda biri beyaz, biri siyah elbise ve birkaç beyaz fitilli takkeleri var idi.Bazan üstüne tülbend sarar, bazan türbendsiz yalnız onu giyer, bazan da takkesiz tülbend kullanırdı.
Mübarek saçları çok gür olduğundan bazan başı açık olarakta hastaların hatırını sormaya giderdi.Bir kulaklı başlıkları var idi ki, savaş zamanında onu giyerdi. Ekseriya beyaz ve yeşil renkli elbiseyi tercih eder, giyerdi.Kırmızı ve siyah da giydiği olmuştur. Savaşlarda, Cumalarda, bayramlarda ve elçiler geldiğinde giyecek, yakalı elbise ve ridaları ve ayrı ayrı zamanlarda birkaç kaftanı vardı. Biri, yeşil sündüs idi.Dışına sündüs, yani, pamuklu gibi bir kumaş kaplanmış kürk, mıhyer ve yün gibi bazı şeyleri giymiştir.
Bazan dikilmiş elbise giyer, bazan ehram gibi bir örtü kuşanırdı.Giymek için ne bulursa onu giyerdi. Dünyayı sevmemek için de, çoğu zaman yamalı ve eski, modası geçmiş elbiseler giyerdi.
EV EŞYASI ŞUNLARDI:
''Hurma lifi dolmuş deriden bir döşeği, iki kişi örtünecek kadar kıldan örülmüş battaniyesi, dört ağaç çanağı, kuyu kovası şeklinde deriden bir su kabı, sakal boyayacak bir bakır tası, gusül için tunçtan büyük bir kabı, içine ayna, tarak, makas, misvak, sürmedan, şişe ve başa sürecek yağ bulunan yağ kabı sığacak kadar büyüklükte bir kutusu, dört halkalı bir çanağı, ağaçtan sa' ve müd denilen iki ölçeği, tüylü bir örtüsü, ayakları saç ağacından bir divanı var idi.''
Savaş aletlerinden, ayrı ayrı zamanlarda dokuz kılıcı, yedi zırhı, altı yayı, saf deriden okluğu, üç kalkanı, dört könderi, bir büyük bir küçük harbeleri, iki miğferi, bir çadırı, bir çevganı, bir tane elde tutulan kısa bastonu var idi.
Önceleri Hazret-i Aişe'nin kapısının perdesi olup, siyah mıhyerden olan dört köşe ve büyük Ikab adlı bir sancağı, beyaz birkaç bayrağı var idi. Birinin üzerine Kelime-i şehadet yazılmış idi.
Hayvanlardan yirmibeş atı beş tane katırı olup, biri beyaz idi. İsmi, ''Düldül idi.''Daha sonraları Hazret'i Ali bazan ona binerdi. İki veya üç tane eşeği var idi. Birinin ismi; ''Ya'fur'' idi. Binmek için dört dişi devesi olup, birinin ismi; ''Adba idi.''
Vahiy geldiğinde ondan başkası taşıyamazdı.Bunlardan başka Medine etrafında otlayan yirmi sağılır devesi var idi.Hergün onlardan iki büyük kırba dolusu süt gelirdi. Hanımlarının ve kendisinin yiyeceği o idi.
Ashabdan Mescid-i şerifde olup, bekar ve fakir Ashab-ı Soffaya'da ondan verirlerdi. Ayrıca, yüz tane koyunu, yedi veya altı tane keçisi, bir tane beyaz horozu var idi.
Hayatı boyunca çeşitli zamanlarda toplam kırküç köle ve onbir cariyesi olmuş, bunlardan kimini satın aldığı gibi hemen, kimini bir zaman sonra azad etmiş, kimini azad ettikten sonra, kendi rızaları ile kalmışlardır.
İçlerinden biri, Zeyd bin Harise idi. Azad etti, evlendirdi, hatta oğul edindi. Biri de, Sevban olup, satın alıp hemen azad etti, o ise, Resulullah vefat edinceye kadar yanından ayrılmadı.
ALTINLARI FUKARAYA DAĞIT!
Resulullah vefat ettiği zaman; ''iki Bürd-i Yemeni elbise, bir izar-i Ummani, iki Sahari elbise, bir kenarlı rida, bir yemen kabası, pamuktan dokunmuş ve dikilmiş bir elbise, bir beyaz kilim, bir kenarı işaretli siyah kilim, bir büyük gece çadırı örtüsü, üç takke ve iki kulaklı başlık bulundu. Bunlardan başka altın, gümüş ve diğer şeylerden bir nesne yoktu..''
Vefatından sonra imana gelen bir Yahudinin görmesi için, içinde vefat ettiği mübarek, elbisesini Mescid-i şerife getirdiklerinde gördü ki, yedi yerinde hurma lifiyle dikişler vardı.
Resulullaha bir yerden birkaç altın geldi. Emr-i şerifleri ile fukaraya taksim olundu. İçinden altı, yedi, sekiz veya dokuz tanesini Hazret-i Aişe'ye saklaması için vermişti.
Vefatı sırasında hatırına geldi. Rabbine dünyayı terk etmiş ve dünya bağlarından kesilmiş varmak niyeti ile: "Ey Aişe, o altınları ne yaptın?" buyurdu. Bendedirler dedi. "Fukaraya dağıt" buyurdu.
Sonra hastalığın şiddetinden kendinden geçti. Kendine gelince, "Dağıttın mı?" buyurdu. "Henüz hayır"dedi."Şimdi dağıt" buyurdu.
Tekrar kendinden geçti. Kendine gelince, yine sordu. Hazret-i Aişe'nin, o dehşetli zamanda bu işe eli değmediğinden, "henüz dağıtmadım" dedi.
Resulullah altınları alıp, mübarek elleri ile sayıp: "Muhammed Rabbine kavuştukta, bunlar yanında olmamalı" deyip, Hazret-i Ali'ye verdi ve bunları hemen dağıt buyurdu. O da dağıtıp geldi, haber verdi. "Şimdi rahatladım" buyurdu.
