Resulullah'ın son dakikaları
Vefatından bir gün önceydi.
Bütün sahabeler ve sevenleri, nefesini tutmuş bekliyordu. Çünkü az evvel Hz. Peygamber (S.A.V), "Bende bir
hakkı olan varsa gelsin alsın" dediğinde, orada bulunanlardan biri;
"Evet, benim bir alacağım" var, dedi. Bir gün kırbacınızın ucu o sıra açık olan sırtıma değmişti de, canım yanmıştı dedi. Resulullah (S.A.V) hiç tereddüt etmeden üstündeki kıyafeti sıyırdı, arkasını döndü ve vur, dedi.
Herkes şaşkındı. O sahabe hemen koşturdu ve elini yüzünü Hz.Peygamberin mübarek sırtına sürdü, doyasıya öptü. Ardından da, teninizin değdiği yerleri cehennem ateşinin yakmayacağını bildiğimden, mübarek bedeninize
dokunabilmek için mahsus böyle söyledim, dedi. Hz.Peygamber Efendimiz, bu davranışıyla, kul hakkının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Ölüme sevinmek...
Vefatına yakın çok sevdiği kızı Hz. Fatma'yı yanına çağırdı ve kulağına bir şeyler söyledi. Hz. Fatma'nın önce üzüldüğü sonra sevindiği görüldü. Hikmeti
sorulduğunda, babam bana yakında öleceğini söyleyince çok üzüldüm.
Fakat benim yanıma ilk sen geleceksin dediğinde ise, sevindim, cevabı verdi. Nitekim 6 ay sonra Resulullah'ın gülü hz. Fatımatüz-Zehra da vefat etti.
Peygamber Efendimiz, vefat etmeden az önce eşi, Hz. Ayşe'nin dizine uzandı ve mübarek başını Hz. Ayşe'nin çenesiyle göğsü arasına yasladı. Misvak istedi. Takatsiz olmasına rağmen, zaten inci tanesi gibi olan dişlerini temizledi.
Rabbi'nin huzuruna tertemiz gitmek istiyordu.
Son sözleri olarak; namaza dikkat edilmesini, kadın haklarının korunmasını, idare
altındakilere iyi muamele edilmesini, emanetlerin yerlerine
ulaştırılmasını istedi. İnsanlık sırf bu öğütlere kulak verse, daha yaşanılabilir bir dünya oluşturmak işten bile değildir.
Cebrail izin istedi...
Bir ara kapıya vuruldu. Gelen Hz. Cebrail'di. Selam verdi. Peygamberlik görevinin sona erdiğini söyledi. Ardından, kapıda bekleyen bir misafir daha olduğunu ve eğer izin verirse ancak içeri girebileceğini söyledi.
Hz.Muhammed (S.A.V) o, kim diye sordu.
Hz. Cebrail, ölüm meleği Hz. Azrail dedi.
Resulullah, gelebilir, ben hazırım cevabı verdi. Şehadet parmağını yukarı kaldırdı; "Yüce Dost'a gittiğini söyleyerek ruhunu teslim etti."Sallallahu Aleyhi Vesellem".
Hz. Ayşe seslendi, cevap alamadı. Mübarek gözünden bir
damla yaşın yanağına süzüldüğünü gördü.
Cenab-ı Allah bizleri O'nun şefaatine nail eylesin.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik!" (Enbiya;1O7)
Bazı Evliyaların belirttiğine göre, Allah-u Zülcelal Hz. Peygamber (S.A.V)'m'i methederek şöyle buyurmuştur: "Ey Habibim! Sen olmasaydın bu kainatı yaratmazdım."
Bu söz birçok kitapta hadis-i kudsi olarak geçmişse de sahih rivayete göre, hadis-i kudsi olmayıp, bazı Evliyalara ilham yoluyla gelmiş olan bir kelamdır.
İşte böyle bir Peygamberin ümmeti olmak, bizim için ne büyük bir mükafattır. Tabi ümmetliğe kabul edilmek şartıyla... Allah-u Zülcelal, hepimize Hz. Peygamber (S.A.V) 'e ümmet olmayı nasip eylesin. (Amin)
O şefkat ve rahmet Peygamberi (S.A.V) 'ne, ne ölçüde layık olduğumuzun hesabını iyi yapmalıyız. Bulunduğu cennette dahi ümmetini düşünen, ümmetinin derdiyle ağlayan, ümmetinin sevinciyle sevinen rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V) 'i, en köhne kalplere dahi nakşetmeliyiz.
Ne mutlu bizlere ki, böyle bir rahmet Peygamberine ümmet olmuşuz....
--------------------------------
