Sizin Hiç Babanız Öldü mü?..
HER dostun ölümü, sonsuz bir pişmanlık bırakır geride...
Keşkeler
Keşke daha çok arayıp sorsaydım...
Keşke daha çok görüşsek, sevgimizi, dostluğumuzu daha önce başlatsaydık...
Bende de aynı duygular iki yıldır hâkim...
Zeki Ağabey'i hatırladıkça bu duygular daha çok katmerleşiyor...
Şimdi de suskunluğum yapıştı dilime...
Çünkü sen yoksun...
AYRILIK ACISI...
MEĞER solmayan çiçek, rüzgâr yemeyen kaya, devrilmeyen çınar yokmuş...
Senin devrileceğini, sırtını kara toprağa yaslayacağını ve de zamansız ''Allahaısmarladık dostlar'' demeden gidebileceğini hiç mi hiç düşünemezdik.
2 yıl oldu hâlâ gidişini düşünemiyor, ölümünü kabul edemiyoruz...
Dünyadan göçmüş bir dostun, bir ağabeyin ardından yazı yazmanın tek tesellisi, anılarda yeniden buluşabilmedir.
Geçmişten bölük-pörçük görüntüler çıkarıp; onlara tutunup ayrılık acısını hafifletmektir...
Her dostun ölümü kayıptır; ama bu ''sevgiden kayıp'' anlamına gelmez...
Sevgi ölümle eksilmez, artar, büyür, yoğunlaşır, sıcaklaşır...
TESELLİLERLE AVUNMAK...
BİR dostun ölümü her zaman insanın içini acıtır...
Onunla yaşadığınız şeyleri hatırlar üzülürsünüz...
Fakat bazılarının ölümü sizi çok fazla üzer; sarsılır ve kahrolursunuz. Sonra, "Her nefis ölümü tadacaktır" ayetini hatırlar ve teselli ararsınız...
Sevgili dost, sevgili ağabey, Cemal Süreya'nın bir şiiirini mırıldanıyorum seni hatırladıkça:
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum.
Yıkadılar, aldılar, götürdüler.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum.
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylemesine maviydi kör oldum
Taslara gelince hamam taslarına
Taslar pırıl pırıldı; ayna gibiydi
Taslarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum.
Geride bıraktıkların iki yıldır ağlıyor Zeki Ağabey, hâlâ gelmedin.
Nerdesin şimdi nerde, sesin duyulmuyor niye?
Güneşin kızgınlığı ile karışıyor gözyaşlarım, teker teker düşüyorlar kara toprağa...Düşerken içimi de yakıyorlar.
Ve dilimde bir türkü:
Her akşam aynı hüzün, yol gözler iki gözüm.
Çöktüm duvar dibine, avucum içinde yüzün
Sen gelmezsin bir türlü, dertlerim türlü türlü,
Nice dertleri çektim, bu başka türlü.
AH ŞU 21 AĞUSTOSLAR'IN GÖZÜ KÖR OLSUN
AYRILIKLAR tarih yazar bu mevsimde...
Yaprak veda ederken süzülüşünde hüzün bir gölge olur gözlerde...
Yok oluşlar başlar 21 Ağustos'ta..
Sen yoksun...
Boşuna yağıyor yağmur...
Birlikte ıslanmayacağız ki...
Boşuna ısıtıyor güneş...
Birlikte terlemeyeceğiz ki...
Boşuna bu nehirlerin çırpınıp akması...
Kıyısında beraber oturup göremeyeceğiz ki...
Uzar uzar gider boşuna yorulur yollar...
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki...
Boşuna düdük çalıyor Kandilli'de gemiler...
Birlikte selamlamayacağız ki...
Özlemler de; ayrılıklar da boşuna
Öyle uzaklardayız...
Birlikte ağlayamayacağız ki...
HER ŞEYE AĞLADIM AMA...
BİRŞEY var adını koyamadığım...
Bilmem sen ne diyorsun buna?
Sıkıntı desem değil; acı desem hiç değil...
Duvarlar üstüme geliyor...
Kapatıyorum gözlerimi...
Açtığımda seni görmenin hayaliyle ama yoksun...
Büyük umutlarla açtığım gözlerim...
Seni göremeyince tekrar kapanıyor.
Mutlu olduğumda ağladım...
Hüzünlü günlerimde ağladım...
Acılar yaşadım ağladım...
Alnımın kara yazısına ağladım...
Sevdim yine ağladım...
Sevdiğimden ayrıldım ağladım...
Sevdiklerimin gidişine ağladım...
En sonunda senin gidişine ağladım...
Sen okumayı, yazmayı ve şiiri severdin.
Bak Orhan Veli ne diyor:
Tüfeğini depoya koydular
Esvabını başkasına verdiler
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı
Ne matarasında dudaklarının izi
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında el yazısıyla:
''Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı...''
Ben de diyorum ki ''Ama senden ayrı
gezen yürek değil beden oldu...''
Nur içinde yat...
