Tarım ve köyişleri Bakanına
Sayın Bakanım;
Eski yıllarımızı yad etmemek mümkün mü?
Köyümün o güzel dağlarına çıktığımda çeşitli kuşların sesini dinlerdim. Peşine yavrularını düşürmüş su derelerine inen keklik sürülerine rastlardım. Tepelere yuvasını yaparak, huu.. sesleri ile güvercin topluluklarına müşahade ederdim. Ne var ki son zamanlarda aynı dağlarımızda serçe dahi kalmamış. Ağaçlar tepeler dahi eski konuklarına hasret kalmış...Halbu ki
bu canlılar biz insanlara, İlâhî bir emanet olarak hizmetimize verilmiştir. Hayvanlara karşı olan muamelemiz onları incitecek tarzda olmamalıdır. Hayvanların da, insan ve bitkiler gibi tabiatta önemli bir yeri vardır. Üzerinde Esma-i İlâhî'nin bin bir tecellisi müşahede edilen her hayvan ve bitki türü, ekolojik dengede mühim vazifeler yapmaktadır. Bu halkalardan biri koparıldığında tabiatta tamiri zor hasarlar meydana gelebilmektedir.
Bazı hayvanlar bizlere yardımcı, bazıları da rızık olarak yaratılmıştır. İnsana, bitki ve hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi verilmiş olmakla beraber, onlara zulmetme ve öldürme hakkı verilmemiştir. Hayvanlara şefkat gösterme ve onların haklarını gözetme, ancak bozulmamış bir vicdan ile mümkündür.
O hayvanlar bize taarruz ediyormu?
Hayır.
O hayvanın rızkını biz mi veriyoruz?
Hayır.
Onları bizmi yarattık?
Hayır.
Bu hayvanların niçin yaratıldıklarını, yani fıtrî vazifelerini biliyormuyuz?
Bu hayvanı yaratan Hâlık öldürmemiz için mi yaratmış?
Bu hayvanları öldürmemiz için kim emir veriyor ?
Bu hayvanların yaratılışında binlerce hikmet saymakla bitmez.
Günümüzde modern av silahları ile ava çıkan avcılar hayvanlara yaşam hakkı tanımıyor. Göl üzerinde uçan bir ördeğin kurşun yedikten sora çırpınarak, yere düşmesi avcıya zevk veriyor. Ancak onu katleden avcı, vurduğu ördeğin anneden yemek beklediğini hissetmiyor bile...
Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve bir merhamet denizi olan sevgili Peygamberimizin şefkat ve merhameti
sadece insanlara mahsus değildi. Hayvanları da kapsıyordu. Çünkü, onlar da can ve ruh taşıyordu.
Peygamberimiz insanlarla konuştuğu gibi, aynı şekilde hayvanların dilini de anlardı. Onlarla konuşur, dertlerini
ve şikâyetlerini dinlerdi. Çünkü hayvanlar Peygamberimizi tanırlardı.
Temim ed-Dârî anlatıyor:
Peygamberimizle birlikte oturuyorduk. O sırada bir deve koşarak geldi. Peygamberimize yaklaştı.
Başı ucunda durdu. Bunu gören Peygamberimiz:
Ey deve sakin ol. Doğru söyle, doğru söyle. Allah bize sığınanı güvende kıldı, artık sen güven altındasın, dedi.
Biz, Yâ Resulallah, bu deve ne diyor? dedik.
Sahipleri onu kesip etini yemek istemişler. O da kaçıp, Peygamberinize sığındı', buyurdu.
Biz bunları konuşurken devenin sahipleri koşarak geldiler. Deve onları görünce tekrar Peygamberimizin yanına sokuldu. Korunmasını istedi. Bunun üzerine adamlar:
Yâ Resulallah, bu bizim devemizdir. Üç gün önce kaçtı. Onu arıyorduk. Sonunda yanınızda bulduk, dediler.
Peygamberimiz: Ama o sizden çok fena şikâyet ediyor, deyince:
Ne diyor, yâ Resulallah? diye sordular.
O yanınızda güven içinde büyümüş, gelişmiş. Üzerinde yıllar boyu yaz aylarında otlu ağaçlı ülkelere,
kış aylarında sıcak memleketlere yük taşımışsınız. Büyüdükten sonra ondan yavru almak istemişsiniz. Allah
ondan size bir sürü deve nasip etmiş. Bolluk senesi gelince onu kesip etini yemek istediniz değil mi?
Dogru yâ Resulallah.
Vallahi böyle oldu' dediler.
Peygamberimiz:
Sahiplerine; bu şekilde güzelce hizmet verenin mükâfatı bu mudur? deyince;
Yâ Resulallah, onu gerçekten kesmeyeceğiz, dediler.
Peygamberimiz, Yalan söylediniz. O size sığındı, yardım istedi, kabul etmediniz. Ben ise, sizden daha merhametliyim. Deveyi onlardan yüz dirheme satın aldı, sonra da deveye döndü:
"Ey deve, haydi git, Allah rızası için serbestsin, sana kimse dokunamaz' buyurdu.
Peygamber Efendimiz zevk için kuşları avlamayı hoş görmemiş, bu çeşit alışkanlıklardan uzak kalmamızı tavsiye etmiştir.
Bir taraftan modern silahlar, bir taraftan gübrelerden yokolan canlıların öldürülmemeleri için en az beş yıl av yasğı uygulanması husunda takdirlerine azederim.
