İslâmiyetten önceki Arabistan.
Câhiliye devrinde yeryüzünde bulunan bütün milletler Allahü Teâlâyı unutmuş, huzur ve saâdetin kaynağı olan tevhid "Allahü Teâlânın birliği" inancı ortadan kalkmıştı. Mûsâ aleyhisselâmın getirdiği din unutulmuş, Tevrâtın aslı değiştirilmişti. İsrâiloğulları birbirlerine düşmüştü. Daha sonra Îsâ (a.s)'mın getirdiği hakîkî nasrâniyet de büsbütün bozulmuş, aslı ile hiçbir alâkası kalmamıştı. Teslîs, yâni üç tanrı fikri kabul edilmişti. İncilin aslı kaybolmuş, papazlar istedikleri gibi değiştirmişlerdi. Her iki kitap da, Allah kelâmı olmaktan çıkmıştı. Mısırda, bozulmuş Tevrâtın hükmü, Bizansta yine değiştirilmiş Hıristiyanlık vardı. İranda ateşe tapılıyor, ateşperestlerin ateşi bin senedir devamlı yanıyordu. Çinde Konfüçyüsizm, Hindistanda Budizm gibi uydurma dinler hüküm sürüyordu.
İşte böyle bir zamanda, Arabistanda da inançsızlık, zulüm son haddine varmıştı. Ahlâksızlık, iftihâr vesîlesi sayılıyordu. Arabistan, dînî, rûhî, ictimâî ve siyâsî bakımlardan, tam bir câhiliyet, taşkınlık, azgınlık ve sapıklık içerisindeydi. Zayıfların malları zorla ellerinden alınıyor, buna mâni olacak bir yetkili bulunamıyordu. Devamlı çekişme hâlinde olan Arap kabîleleri, baskın ve yağmacılığı, kendileri için bir geçim vâsıtası kabul ediyorlardı. Zulüm ve yağmacılıkla övünen kabîlelerin işgâlinde olan Arabistanda, siyâsî bir nizâm, sosyal bir düzen kalmamıştı. Kumar, içki, zevk ve sefâ âlemleri hiç yadırganmıyordu. Kadın, elde basit bir mal gibi alınıp satılıyordu. Kız çocuğunun doğması bir felâket ve yüz karası sayılıyor, hattâ küçük kız çocukları diri diri kızgın kumlara gömülüyordu.İnsanlar, inanç bakımından da parçalanmıştı. Kimisi tamâmen inaçsız ve dünyâ hayâtından başka bir şey kabûl etmiyor, kimisi ise, Allah'ü Teâlâya ve âhiret gününe inanıyor, fakat insandan bir peygamberin geleceğini kabûl etmiyordu. Bir kısmı da Allahü Teâlâya inanıyor, âhirete inanmıyordu. Diğer büyük bir kısmı da, Allahü Teâlâya şirk koşup putlara tapıyordu. Müşriklerin her birinin evinde bir put bulunuyordu. Bunlardan başka hazret'i İbrâimin bildirdiği din üzere olan ve Hanîf denilen kimseler vardı. Bunlar, Allahü Teâlâya inanır ve putlardan uzak dururlardı.
Peygamber efendimizin babası
Abdullah, dedesi Abdülmuttalib, annesi Âmine Hâtun ve Kus bin Sâide gibi bâzı kimseler, bu din üzere idiler.
İnsanlar her şeyin yaratıcısı olan Allahü Teâlâya îmân ve ibâdet etmeyi bırakmışlardı. Şaşkınlıklarından kâinâtta meydana gelen hâdiselere ve Allahü Teâlân'ın yarattığı eşyâya, bilhassa elleriyle yonttukları taştan ve tahtadan putlara ilâh diye tapınıyorlardı. Herkes birbirine düşmandı. Nihâyet sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) dünyâyı şereflendirdiler.Kırk yaşına gelince peygamberliği bildirildi. İslâm güneşi doğdu.İnsanlık âlemi, hidâyete ve kurtuluşa erdi. Câhiliye devri bitti, saâdet asrı başladı. İslâmiyet gün geçtikçe bütün dünyâya yayıldı. İnsanlar ruh, düşünce ve yaşayış bakımından râhat ve huzûra kavuştu.
Allah'ın Kitabı
En büyük mucize
O'nun en büyük mucizesi Allah'tan getirdiği kitap... Kur'ân...
İsâ Peygamber, ölüye:
Kalk, Allah'ın izniyle!
Dedi ve ölü kalktı.
Musa Peygamberin asası ejder oldu; ve yere birtakım ipler atıp onları yılanlaştıran sihirbazların marifetlerini yuttu.
Peygamberler Peygamberi de, bir taraftan, kameri ikiye böler, parmaklarından binlerce şahabının abdest almasına mahsus suyu fışkırtır, on kişilik yemeği bin kişiye yedirir, elinin değdiği noktada her illeti siler ve her haliyle ayrı bir mucize belirtirken, öbür taraftan, bütün bu mucizeler semasındaki yıldızların merkezine, Allah'tan gelen güneş mucizeyi yerleştirdi.
N.F.KISAKÜREK
Efendimizin mübarek veladeti, başta ülkemiz müslümanlarına ve İslam alemine hayırlara vesile olmasına, barış, huzur ve kardeşliğimizin pekişmesine vesile olmasını Yüce Allah'tan niyaz ederim.
