Resulullah'ın hastalığı...
Efendimiz, son haccını yaptıktan iki ay kadar sonra 'Cennetül-baki' adı verilen mezarlığa gitmiş, burada dua etmişti. Ziyaretten bir gün sonra hastalandı. Hastalığı onüç gün devam etti. Bu sürede, kendisini ziyarete gelen Ashaba öğütler veriyor, kendisinin bir insan olduğunu, herkes gibi öleceğini hatırlatıyor, ölümünden sonra eski cahiliye günlerine dönmemeleri konusunda uyarıyordu.
Efendimiz, özellikle kul hakları konusunda çok titiz davranıyordu. Vefatına yakın insanları toplayarak şöyle buyurdular:
"Ey insanlar, kimin sırtına kamçı vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun; kimin bende alacağı varsa, işte malım gelsin alsın. Bana en yakın olan dostum, burada benden hakkını isteyen veya gönül hoşnutluğuyla helal edendir. Ben Rabbime yüz akıyla kavuşmayı umuyorum."
Peygamberimiz daha sonra şöyle dedi:
"Allah beni dünya ile kendi katı arasında özgür bıraktı. Bu kul, Allah katında olanı tercih etti."
Hz. Ebu Bekir, Efendimizin en yakın arkadaşıydı. Onun sözlerinin her bir harfi yüreğine işliyor, sürekli ağlıyordu.
Peygamberimiz son günlerinde mescide çıkamayacak kadar ağırlaştı. Kendi yerine Hz. Ebu Bekir'i imam tayin etti.
Peygamberimizin Vefatı.
Vefat edeceği gün, Efendimiz sanki iyileşmişti. Ashabı Kiram, Hz. Ebu Bekir'in imamlığında sabah namazını kılıyorlardı. Peygamberimiz mescide açılan kapısını açtı. Onların namaz kılışlarını seyretti; yüzü aydınlandı. Tekrar odasına çekildi. Öğleye doğru ateşi tekrar yükseldi. Ateşini düşürmek için yanında bulunan kaptaki suya ellerini daldırıyor, yüzünü, boynunu ıslatıyordu. Bir taraftan da şöyle diyordu.
"La ilahe illallah Ölümün de şiddetlisi var Allah'ım günahlarımı bağışla, bana merhamet et, beni yüce dosta kavuştur."
Kızı Hz.Fatıma annemiz çaresizlik için ağlıyordu. Efendimiz ona:
"Üzülme kızım, baban bugünden sonra bir daha hiç acı ve üzüntü çekmeyecek" dedi.
Peygamberimiz dilinden La ilah illallah sözünü düşürmeyerek 13 Rebiulevvel - 8- Haziran- 632 tarihinde Pazartesi günü dünyadan ahirete göç eyledi. Vefatından önce son sözü: "En Yüce Dosta !" sözleri oldu.
Peygamberimizin vefat haberini alan büyük dostu Hz. Ebu Bekir içeri girdi. Peygamberimizin örtülü yüzünü açarak kaşlarinin arasindan öptü ve öptü doyasiya agladi.
Derin acinın verdiği izdirapla Müslümanlardan bazilari panik haldeydi. Hz. Ömer, panigin önüne geçmek için kilicini çekmiş:
"Kim Muhammed (s.a.v) öldü derse, onun kellesene keserim" diyordu. Hz. Ebu Bekir, derin acılar içinde olduğu halde, büyük bir sorumluluk örneği göstererek Müslümanlara şu hutbeyi okudu:
"Ey Müslümanlar! Sizden kim Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür. Ama kim Allah'a kulluk ediyorsa bilsin ki Allah ebedidir." Sonra Kur'an'ın şu ayetini okudu:
"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse siz geri mi döneceksiniz. Kim sözünden geri dönerse Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir." (Zumer 30)
Bu hutbeden sonra Müslümanlar sakinleşti. Devlet başsiz kalmamasi için, ayni gün Hz. Ebu Bekir halife seçildi.
Peygamberimizin cenazesini, çok sevdeğe damadi Hz. Ali yikadi. Cenaze dişari çikarilmadi. Önce erkekler, sonra kadinlar Peygamberimizin cenaze namazini kildilar. Peygamberimizin mübarek bedeni, onun bulundugu yerde bir mezar kazilarak topraga verildi.
Yani; şimdiki ziyaretini yaptığımız yeşil kubbenin içerisine. Salat'ü Selam Üzerine olsun.
