Arıların koruduğu şehit sahabi
Âsım bin Sabit (r.a) Uhud harbîne katılmıştı. Bu harbde Resûlullah'ın yanından hiç ayrılmadı. Uhud'da pek çok yakınlarını kaybeden müşrikler, bunun intikamını almak istiyorlardı. İntikam maksadı ile, müşriklerin sancaktarlarını öldüren Asım bin Sabit'in kafâtasından şarap içmek için ödül koyanlar bile vardı. Müşrikler bunun îçin, hîleli bir yola teşebbüs ettiler,
Müşrik olan Adai ve Kare kabilelerinden altı veyâ yedi kişi Medine'ye gelerek, Peygamberimize; "Kabilelerinin zekatlarını teslim almak ve İslâmiyeti öğretmek için kendilerine Eshâbı kirâmdan bazılarını göndermesini istediler.'' Asıl maksatları ise, öldürülen sancaktarlarının intikamını almak ve bir kısmını da müslümanların düşmanı Mekkeli müşriklere götürüp satmaktı. Kureyş için de, "Ashâbdan kendilerine teslim edilecek kişileri işkence ile öldürmek kadar hoşlarına gidecek bîr şey yoktur", diye düşünüyorlardı.
O günlerde, Resülullah; Uhud'dan sonra Kureyş müşriklerinin ne yaptıklarını, yeni bir hücum hazırlığı içinde olup olmadıklarını araştırmak ve ona göre tedbir almak üzere; Asbâbından bazılarını, araştırma ve istihbarat vazifesi ile Mekke'ye göndermeyi düşünüyorlardı. Bunun için on kadar Sahâbiyi, bu işle görevlendirdi. Bunlardan isimleri bilinenler; ''Mersed bin Ebî Mersed Hâlid bin Bükeyr, Âsim bin Sabit, Abdullah bin Tank, Hubeyt bin Adiy, Muattib bin übeyd, Zeyd bin Desinne idi ."
Emirleri Âsım bin Sabit'ti.
Bu gelenlerle birlikte yola çıkan Sahâbiler, müşriklere görünmemek için gündüzleri gizlenip geceleri yol alıyorlardı. Reci denilen yere gelince, Resûlullah'dan. Ashâbı kirâmı istemiye gelenlerden birisi, bir bahane ile ayrılıp, Uhud'un intikamını almak isteyen diğer müşriklere onların bulundukları yeri haber verdi. Ashâb-ı kirâm, düşman kabilelerinin etraflarını sarmasıyla ihanete uğradıklarını anladılar.
Etraflarını saran müşrikler kendilerine "Eğer teslim olursanız, hiç birinizi öldürmeyeceğiz. Kesin söz veriyoruz. Vallahi sizleri öldürmek istemiyoruz." dediler. Âsım bin Sabit, Mersed bin Ebî Mersed ve Hâlid bîn Ebî Buheyr; "Hiç bir zaman müşriklerin ne sözlerini ne de akidlerini kabul ederiz" diyerek müşriklerin tekliflerini reddettiler. Âsım bin Sabit "Ben hiç bir zaman müşriklerin himayelerini kabul etmemeğe yemin ettim, sözüm vardır. Vallahi kafirlerin himayelerine ve sözlerine kanarak kafirlere teslim olmam" dedi. Ellerini açtı, 'Allahım! Peygamberini durumumuzdan haberdar et" diyerek dua etti. Allahü Teâlâ, Hazret-i Âsım'ın duasını kabul buyurdu ve Resülullah da, onlardan haberdar oldu. Âsım, müşriklere; "Biz ölmekten korkmayız. Çünki biz, dinimizde; sebatlıyız Ölünce şehid olur, cennete gideriz" buyurdu. Müşrikler "Ey Âsım, kendini ve arkadaşlarını zâyî etme, teslim ol" diye bağırdılar.
Âsım bin Sabit, eğer ben sizinle çarpışmazsam anam üzüntüsünden aklını kaybeder diye cevap verdi. Âsım'ın torbasında yedi oku vardı. Attığı her ok ile bir müşriki öldürdü. Oku bitince bir çok müşriği mızrağıyla delik, deşik etti. Öyle bir an olduki, mızrağı da kırıldı. Hemen kılıcını sıyırdı ve kınını kırıp attı. Bu, ölünceye kadar döğüşeceğim, teslim olmayacağım ma'nasına geliyordu. Sonra da; "Ey Allahım! Ben bugüne kadar, senin dinine hizmet ettim. Benim vücudumu müşriklerden koruyup, hıfzetmeni niyaz ediyorum" diye dua etti, Âsım bin Sabit ile diğer ashâb'ın Allah, Allah! nidaları yeri göğü ve dağları inletiyordu. İkiyüz kişiye karşı on mücahid Sahâbi, öylesine çarpışıyordu ki, yanlarına yaklaşanlar, yaptıklarının cezasını buluyorlardı. Âsım en sonunda, iki ayağından yaralanıp yere düştü. Kafirler, Âsım bin Sâbit'ten o kadar korkmuşlardı ki, yere düşünce dahi yanına yaklaşamadılar ve uzaktan ok atarak şehid ettiler. O gün orada mevcut bulanan on Sahâbiden yedisi şehid oldu ve üçü de esir edildi, Müşrikler Âsım bin Sabit'in başını kesmek istediler. Fakat Allahü Teâlâ, Hazret-i Âsım bin Sabit'in duasını kabul buyurdu ve mübarek cesedine müşrikler el süremediler. Allahü Teâlâ bîr arı sürüsü gönderdi. Arılar, bulut gibi Âsım bîn Sabit'in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına yaklaşamadı. "Bırakın, akşam olunca arılar onun üzerinden dağılır, biz de başını keser alırız" dediler. Akşam olunca, Allahü Teâlâ hiç yoktan bir yağmur gönderdi. Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsım bin Sabit'in mübarek cesedini alıp götürdü. Çok aramalarına rağmen, cesedin nerede olduğu bulunamadı. Bunun için müşrikler, Âsm bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar.
Arıların, Âsım'ın vücudunu korudukları hâdisesinden bahsedildiği zaman, Hazret-i Ömer, "Allahü Teâlâ elbette mü'min kulunu, muhafaza eder. Âsım bin Sabit, sağlığında müşriklerden nasıl korundu ise, Allahü Teâlâ ölümünden sonra da onun cesedini muhafaza edip müşriklere dokundurmadı" buyurdu. Bunun için Âsım bin Sabit, Arıların koruduğu sahâbî, diye anılırdı.
